Somut ve soyut çıkar sağlamak amacıyla yasa dışı ve dinsel inançlarımıza uymayan yollarla bir takım güçleri yönlendirmek için yapılan işler büyü (sihir) olarak kabul edilmektedir. Bir tür boş inanç olarak yirminci yüzyıla kadar yaşatılıp gelmiştir. Büyüye inananlar, iyi ve kötü güçleri yöneteceklerini sanarak istedikleri kimselere zarar veya yarar verebileceklerini ileri sürerler. Bu yolla da amaçlarına ulaşmak istemişlerdir. Başka bir deyişle; insan ve doğaya ilişkin olayları somut dünyanın ötesindeki dış güçler aracılığıyla etkileyip yönlendirildiğine inanılan törensel bir eylem olarak tanımlanabilir… Bir çok dinin çekirdeğini oluşturmuş, yazısız kültürlerin çoğunda temel ve toplumsal bir rol oynamıştır. Bu yönüyle insanlık tarihi kadar eskiye uzanan bir geçmişi vardır. Daha geniş anlamıyla dinsel tören ve eğlencelik gösterilere kadar bir çok uygulamayı kapsayan büyü, dünyanın her yerinde ve bütün dönemlerde rastlanan toplumsal ve kültürel bir olgudur. Büyünün öteki dinsel eylem ve kuramlarla ilişkisi, gerek toplumsal ve psikolojik işlevlerinin tanımındaki belirsizlik, doğası konusunda yanlış anlamalara yol açmıştır. Büyü eyleminin, dinsel eylemlerin içerdiği ruhani özden yoksun olduğu, içsel bir inançtan çok dış ögeleri yönlendirmeye dayandığı bu yüzden de dinsel anlamda basit bir alt düzeyde bir grup olduğu yolundaki yaygın kanı da, yanlış anlamaları körüklemiştir. Din ile büyünün temelini oluşturan güçler benzer olsa da din, insan ile ruhani güçler arasında bir ilişki, büyü ise kişisel olmaktan çok teknik bir eylemdir.
Çok eski çağlarda, çok tanrılı dinlerin geçerli olduğu devirlerde insanlar, tanrılarla aralarındaki ilişkiyi düzenlemek amacıyla bir takım eylemlere girişmişlerdir. Bu yolla tanrıların yardım ve iyiliklerini görebileceklerini; kötülükleri öteleyebileceklerini düşünmüşlerdir. Dinlerin gelişmesi sonunda tek tanrılı dinler ortaya çıktı. Kendilerinden önceki dinlerin gelenek ve göreneklerini, ayin, tören, sihir ve büyülerini kesin olarak yasakladılar.. Buna karşın bir çok gelenek ve inançlar bırakılmadı, kuşaklar arasında aktarılarak günümüze kadar geldi. Konumuz olan büyü de bunlardan biridir.
Bir çok Müslüman ve Hıristiyan topluluklarında aynı büyülere rastlanılması bu gerçeği doğrulamaktadır. Türklerde büyü, İslam öncesine uzanmaktadır. İslamdan sonra da eski İran, Mezepotamya, Mısır ve Anadolu kültürlerinin etkisiyle dinsel yasağa karşı sürdürülmüştür. Türk’lerin “Kam” adını verdiği büyücüler, gerçek büyücülükten çok Şamandı. Kamlar, büyü aracılığıyla iyi ve kötü ruhlarla ilişki kurar, gök, güneş, ay, yer, su, ata ve ateş kültleri, çerçevesinde ayinler düzenlenirdi. Ayrıca, kahinlik, falcılık, hekimlik de yapılırdı. Onbirinci yüzyıldan kalma ”Kutadgu Bilig” de her derdin bir dermanı ve iyi edecek kamı olduğu belirtilmiştir. Bu eserde “yel” ve “şeytan” hastalıklarını iyileştiren afsunculardan söz edilir. Bunların okuyup üfleyerek veya muska hazırlayarak hastaları iyileştirmeleri İslamın benimsenmesinden 150 yıl sonra bile büyünün Türk kültüründeki yerini koruduğunu gösterir. Müslüman olmuş Kamların büyü amacıyla kullandıkları dualarda Hz. Muhammed’den, büyük meleklerden, evliya ve şeyhlerden söz edilmesi de, din ile büyünün nasıl içiçe geçtiğini ortaya koyar. Anadolu büyülerinde gönül işleri büyük bir yer tutar. Sevgililer için muhabbet büyüleri veya soğutma, ayırmak için yapılan büyüler ve erkeğin cinsel gücünü bağlamayı amaçlayan büyüler en yaygın olanlarıdır. İslam dininin kaynakları büyüyü çok çirkin bir iş olarak nitelemiş ve yasaklamıştır. Müslüman-ları büyü yapmaktan ve yaptırmaktan kaçınmaları emredilmiştir. Yakın tarihlere kadar kendini derin
“derin hoca” sıfatıyla niteleyen sahte büyücüler kendi çıkarları için halkı açık açık soymuşlardır. İslam din kaynaklarında Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam büyü yapıldığına dair kayıtlar vardır. Büyünün tutması neticesi Hz. Muhammed aleyhisselam hasta olmuştur. 1
40 gün Allahü teala tarafından “Kul- e’uzü” sureleri indirilerek bunları okuması emredilmiş ve büyü bozulmuştur. (age) s. 160
Yapılan araştırmalardan anlaşıldığına göre, Anadolu’nun bir çok yerinde suç işleyenler temize çıkmak için yargıcın yüzüne karşı içinden sessizce büyücülerin verdiği duayı okuyarak hissettirmeden yargıcın yüzüne doğru üfülerdi. Yargıcın karşısına çıkarken ölmüş bir insanın yüzüğünü parmağına takarak çıkarlardı. Kadınlar eşlerinin kendilerine bağlı kalması için 41 tane çakıl toplayarak her birine “Yasin” okuyarak ayak basmayan bir yere gömerlerdi. Öldürülen yarasa kuşunun boyun kemiğindeki delikten kime bakarsa onu kendine bağladığına inanılırdı. Kocasını kendine bağlamak isteyen kadın tırnağını kömür üzerinde yaktıktan sonra tatlıyla kararak kocasına yedirirse kendine bağlanacağı inancı vardı. Tam nikah kıyılırken bir kilit kapatılırsa veya dua okuyarak bir ip veya iplik düğümlenirse erkeğin gücünün azalacağına inanılırdı. Bu büyülerin etkilerini ortadan kaldırmak için de büyüyü bozmak içinde yine büyü yapılıyordu. Kurşun geçmemesi için de bir takım dualar yazılı muskalar koltuk altlarında, giysilerin görünmeyen yerlerinde gizlenir, korunacaklarına inanırlardı. Bu gün bu tür inançlar geri kalmış toplumlarda kalmıştır.
------------------------------------------------------------------------
1 Türkiye Gazetesi, Rehber Ansiklopedisi, cilt. 3 fasikül 1 sayfa, 159-160